TÜSİAD'dan ekonomi uyarısı


     Türk Sanayici ve İşadamları  Derneği (TÜSİAD), hükümeti küresel krizin etkilerine karşı yeni bir ekonomik program hazırlamaya çağırırken, AB’ye tam üyelik hedefinin 2008’de canlandırılması gerektiğini vurguladı. TÜSİAD’ın 38’inci Genel Kurul toplantısında konuşan TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ve TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç, ekonomi, AB ile ilişkiler ve türban konusunda önemli mesajlar verdi.
      TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Yalçındağ, "2007 yılı sonu itibariyle durum değerlendirmesi yaparsak ekonomiden gelen sinyaller çok olumlu değil, 2008 yılında ekonomide yeni bir vizyon ortaya konmasında ve bu vizyona uygun bir reform hamlesinin başlatılmasına ihtiyacımız olduğu görüşündeyiz. Öncelikle makro ekonomik istikrarı koruyacak politikalara devam etmeli, mali disiplini yeniden tesis etmeliyiz" dedi.
      Yalçındağ, "Bütün enerjimizi ekonomiye yoğunlaştırmamız gerekir. Çok daha rahat bir zamanda tartışmamız gereken türban konusunu gündemin birinci maddesi haline getirdik. Ortada bir sıkıntı olduğu muhakkak. Ama bu sıkıntı bugün tartışılandan daha geniş boyutlara sahip. Türkiye’yi bir refah toplumuna dönüştürmek ve çocuklarımıza daha iyi bir gelecek verebilmek için temel ekonomik ve sosyal sorunlarımızı öne almalı, gündemimizi dünyadaki gelişmelere uygun hale getirmeliyiz" dedi. Yalçındağ, Türk kadınının aşılması gereken çok daha büyük sorunları olduğunu belirterek, eğitim, sağlık, istihdam sorunlarının ele alınması gerektiğini ifade etti.
     
     Ekonomiden gelen sinyaller olumlu değil

      Yalçındağ, 2007 yılının, Türkiye, bölge ve dünya açısından önemli olaylarla geçirildiğini belirterek, "Bunlar içinde ABD’de başlayan ve dalga dalga yayılan finansal kriz, kuşkusuz en dikkat çekeni oldu. Kriz öylesine büyüdü ki bir yandan Federal Reserve, bankacılık ve kredi sisteminin, uzun süreli bir daralma sürecine girmesi endişesiyle, hızla faizleri düşürmeye başladı. Öte yandan, ani bir durgunluğun önüne geçmek için kapsamlı mali politika önerileri, siyasi gündeme yerleşti" dedi.
      Dünya mali piyasalarında tüm bu önlemler için geç kalınmış olma ihtimalinin tartışıldığını ifade eden Yalçındağ, şu görüşleri dile getirdi:
      "Sonuç itibariyle 2008’de, ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarından kaynaklanan sıkıntının, global talebin yavaşlaması ve likiditenin daralması ile dünya ekonomisini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz görülüyor.
      Doğal olarak bu gelişmeler Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. 2007 yılı sonu itibariyle durum değerlendirmesi yaparsak, ekonomiden gelen sinyaller çok olumlu değil. Büyüme hızımız önemli ölçüde yavaşladı, enflasyon nispeten hız kazandı, genel işsizlik oranı artmaya başladı, kamu maliyesinde disiplin zedelendi, cari açık sorunu büyüyerek devam etti. Yaklaşan küresel dalgaya, maalesef bu bilançoyla giriyoruz."
     
     Yerel seçimler mali disiplin açısından bir risk

      "Bu yıl da bize kolaylıklar vaat etmiyor" diyen Yalçındağ, büyümedeki yavaşlama eğilimini 2008 yılında tersine çevirecek bir işaretin ortada gözükmediğini kaydetti.
      Yalçındağ, "Üstelik yaklaşan yerel seçimlerin etkisiyle kamu maliyesinin daha da bozulma riski ortaya çıkıyor. Küresel çalkantı sonucu beklenen global talepteki yavaşlamanın dış ticaret açığını hem miktar hem de değer olarak olumsuz etkileyeceği tahmin ediliyor. Dış kaynak girişindeki azalma da buna eklendiğinde, ülkemizde büyümenin ve cari açığın finansmanının daha zor şartlarda gerçekleşmesi ihtimali artıyor" görüşünü aktardı.
      Bütün bunları dile getirirken amaçlarının, karamsar bir tablo çizmek değil, hayati bir konuya dikkat çekmek olduğunu vurgulayan Yalçındağ, 2008 yılında ekonomide yeni bir vizyon ortaya konmasına ve bu vizyona uygun bir reform hamlesinin başlatılmasına ihtiyaç bulunduğu görüşünde olduklarını söyledi.
      Yalçındağ, "2020 yılında verimlilikle ilgili sorunlarını çözmüş, inovasyon ve teknolojiye dayalı küresel rekabette yerini almış bir ekonomiye kavuşmak istiyorsak, bunun gereklerini bugünden başlayarak yerine getirmek zorundayız" dedi.
     
     Siyasal istikrarsızlık yaratmadan, ekonomik hedeflere ulaşmalıyız

      Uzun vadede sürdürülebilir büyümeyi yakalamak için uluslararası sermaye, üretim, ve AR-GE zincirlerinin parçası olmak gerektiğine işaret eden Yalçındağ, Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırımı çeken, dünya piyasalarına katma değeri yüksek ürün satabilen bir ekonomi olmaktan başka alternatifinin olmadığını dile getirdi. Yalçındağ, şöyle devam etti:
      "Kuşkusuz bu uzun dönem perspektifini planlayıp hayata geçirebilmek için, bugünün kriz ve dar boğazlarını asgari hasarla aşabilmemiz gerekir. Bu yüzden 2008 yılında, öncelikle makro ekonomik istikrarı koruyacak politikalara devam etmeli, mali disiplini yeniden tesis etmeliyiz.
      Ayrıca, ekonomide dengeyi sağlarken eş zamanlı olarak küresel rekabet hedefimizin gerektirdiği yapısal reform sürecini de başlatmalıyız.Burada sihirli sözcük, beklenti yönetimidir.
      2008 yılında siyasal istikrarsızlık yaratmadan, yurt içinde ve dışında
      Türkiye ekonomisinin sağlam, güçlü bir zeminde kararlılıkla hedefine yürüdüğünü ortaya koyabilmeliyiz. Türkiye’nin uzun dönem vizyon ve stratejilerinin inandırıcılığını tesis etmeliyiz."
     
      Türban konusunda sıkıntı olduğu muhakkak

      Arzuhan Doğan Yalçındağ, türban tartışmasına değinerek, "Ortada bir sıkıntı olduğu muhakkak. Ama bu sıkıntı bugün tartışılandan daha geniş boyutlara sahip" dedi. Yalçındağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
      ’Ortada bir sıkıntı olduğu muhakkak. Ama bu sıkıntı bugün tartışılandan daha geniş boyutlara sahip. Evet, bir yanda başını örttüğü için eğitim sürecinde zorluk çeken genç kızlarımız var. Diğer yanda, 15 yaşında istemediği halde zorla kapatılanlar da, birkaç yıl sonra çevre baskısıyla başını örtmek zorunda kalmaktan korkanlar da var.
      Ayrıca inanın kadınlarımızın tek sorunu da bu değil. Ülkemizde kadınlarımızın birçoğu çok daha ağır, çok daha derin sorunlarla mücadele ediyor. Toplumsal hayatta eşitsizlik, eğitimsizlik, istihdama katılma zorluğu, aile içi şiddet, belirli yörelerdeki ağır töre baskısı gibi vahim sorunlar...
      İşte tam da bu nedenle, Türkiye’yi bir refah toplumuna dönüştürmek ve çocuklarımıza daha iyi bir gelecek verebilmek için temel ekonomik ve sosyal sorunlarımızı öne almalı, gündemimizi dünyadaki gelişmelere uygun hale getirmeliyiz. Aksi halde küresel dalga, yaşam biçimimize bakmaksızın hepimizi önüne katıp sürükleyebilir."
     
     Reform sürecindeki duraklama aşılmalı

      Yalçındağ, ikinci önemli noktanın müttefikleri harekete geçirmek olduğunu kaydederek, siyasal liderliğin üstleneceği en önemli rollerden birinin, AB içindeki müttefiklerin daha etkili biçimde sürece dahil olmaya ikna edilmesi olduğunu dile getirdi.
      "Üçüncü nokta Türkiye’nin, demokratik reform sürecindeki duraklamayı aşmasıdır. Türk Ceza Kanunu 301, Vakıflar Yasası gibi konuların Türkiye aleyhine kullanılmasına, artık bir son verilmelidir" diyen Yalçındağ, dördüncü noktanın mevzuat uyumunun somut bir takvimle hızlandırılması gerekliliği olduğunu dile getirdi.
      Yalçındağ, iletişim dilinin ve araçlarının yenilenmesini gerektiğini de ifade ederek, "Üyeliğimizin hukuksal meşruiyetini ve ekonomik-siyasal zorunluluğunu, Avrupalı bir üslupla ve çağdaş iletişim teknikleriyle dile getirmeliyiz. İç iletişimde de, AB hedefinin bir ’ekonomik büyüme, kalkınma ve insani gelişmişlik hedefi’ olduğunu iyi anlatmalıyız" diye konuştu.
      Türkiye’nin gündeminin, toplumuna refah ve huzurun yollarını açmak olduğunu belirten Yalçındağ, "Birlik içinde atılım yapmak istiyorsak, tüm toplumun ortak çıkarlarını temsil eden bu gündeme odaklanmalıyız.
      Bunu yaparken, konjonktürel gelişmelerin ve sorunların ötesine geçen bir bakış açısına ihtiyacımız var" görüşünü aktardı.
      Yalçındağ, küresel dünyanın gelişme dinamiklerinin, Türkiye’yi dış talepten daha fazla pay alan, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından daha çok yararlanan bir ülke olmaya zorladığına değinerek, bunun için her yönüyle rekabet gücünün artırılması, göreli üstünlüklerin iyi kullanılması, ekonominin daha fazla katma değer üreten bir yapıya kavuşturulması gerektiğini söyledi.
      "Bu gereklilik bizi, bir yandan ekonomik istikrarı gözeten bir bakış açısıyla hareket etmeye, bir yandan da yapısal reformlarla ekonomiyi dönüştürmeye zorluyor" diyen Yalçındağ, uzun vadeli bir strateji çerçevesinde, bütün bu ihtiyaçları Türkiye’nin AB’ne tam üyelik ideali ile bütünleştirmenin mümkün olacağını kaydetti.
      Yalçındağ, sözlerini "Biz özel sektör olarak kendimizi, Cumhuriyet’in demokrasi, laiklik, çağdaşlık ve refah ideallerinin taşıyıcısı, toplumsal gelişmenin gönüllüsü olarak görüyor ve ilgili tüm süreçlerde aktif olmaya devam edeceğimizi bir kez daha beyan ediyoruz" şeklinde tamamladı.
     
     Kutuplaşma yaratacak siyasi tavırlardan uzak durulmalı

  TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç ise "Küresel konjonktürdeki gelişmeler rahat bir 2008 geçiremeyeceğimizi söylüyor. Ekonomimizin kendi iç dinamikleri de 2008 için uyarı işaretleri veriyor. Türkiye ekonomisine yeni bir ruh ve yeni bir ivme kazandırmalıyız" diye konuştu.
      Mustafa Koç, toplum içinde gerginlik ve kutuplaşma yaratacak siyşasi tavırlardan uzak durmak gerektiğini belirterek "Dikkatleri dağıtacak toplum içinde kutuplaşmalar, gerginlikler yaratacak siyasi tavırlardan uzak durmak şart. Yasama ve yürütmede toplumsal mutabakat sağlanmasına özen gösterilmesi, huzur ortamının tesisi için hayati önem taşıyor. Yeni anayasa asla yeni endişelerin kaynağı olmamalıdır" dedi.
      Mustafa Koç AB konusunda ise şöyle konuştu:
      "Kimileri fazlasıyla kendini ‘Avrupa bizi istemiyor’ görüşüne kaptırmış durumda. Uluslararası siyasette en yanlış, en tehlikeli tutum toptancı davranmaktır. Bugün yaşadığımız aslında bir güvensizlik ve küskünlüktür. Bu da siyasal liderlik ve etkili bir iç iletişimle aşılabilecek bir konudur."

 

     
İş dünyasından kriz değerlendirmesi
     


     
     TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kibar,

      "Özel sektörün borçlanmada, önümüzdeki dönemde daha dikkatli ve hassas olması lazım" dedi. Kibar, şu anda Türkiye’de daha çok, özel sektörün açık pozisyonu bulunduğuna işaret ederek, "Özel sektörün borçlanmada, önümüzdeki süreçte daha dikkatli, daha hassas olması lazım. Özellikle Suprime’ın getirdiği dalgalanma bu şekilde sonuçlanacak gibi görünmüyor. Birkaç kere daha bunun yansımalarını bu yıl içinde göreceğiz. Daha dikkatli gitmek gerekiyor" diye konuştu.
      Yılın sonuna doğru belki birtakım finans kesiminde orta vadeli kaynak edinilmesinde biraz daha zorluklar olabileceğine işaret eden Kibar, ancak rasyoları iyi olan kurum ve şirketlerin bu süreçten en az etkilenerek süreci aşabileceklerini kaydetti. Kibar sözlerini şöyle sürdürdü:
      "Türkiye’de her dönemde dikkatli olmak icap ediyor. Ama özellikle uluslararası dalgalanmanın daha yoğun olduğu dönemde daha da dikkatli olmamız gerekiyor. Çünkü kırılganlık ekonomimizin kendi bünyesinde var. Sürekli dış ticaret açığı veren bir ülkeyiz. Reel yatırımların yeterli olmadığını görmek herkesçe mümkün. Her zaman daha dikkatli olmak gerekiyor" şeklinde konuştu.


     
      Eczacıbaşı Topluluğu Üst Yöneticisi (CEO) Erdal Karamercan,

      "Ben kısa dönemde, bu yıl içinde Türkiye’nin kriz denilebilecek bir ekonomik sürece gireceğini düşünmüyorum" dedi. ABD’de ekonominin gittikçe yavaşladığını, ancak diğer taraftan ABD ekonomisinin dünya üzerindeki etkisinin de gittikçe hafiflediğini ifade eden Karamercan, özellikle Uzak Doğu ülkelerindeki yüksek büyüme hızının, bu ülkelerin dünya ekonomisi üzerindeki etkisini artırdığını söyledi. Karamercan, "Türkiye ekonomisi artık son 5 yıldır güçlü hale geldi.
      Bugünkü yapısı içinde ekonomik dengeleri sağlam bir ülke. Tabii ki kırılganlıklarımız var. Her ülkenin kendine göre kırılganlıkları vardır.
      Ancak ben kısa dönemde, bu yıl içinde Türkiye’nin kriz denilebilecek bir ekonomik sürece gireceğini düşünmüyorum. Bir miktar günlük veya sezonluk iniş çıkışlar yaşanabilir. Ama 2001 krizi gibi derin bir krize Türkiye’nin girebileceğini düşünmüyorum."
     
     Uzun sürecek bir kriz

      TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkan Yardımcısı Erkut Yücaoğlu, Türkiye’nin global krizden ciddi şekilde etkilenmeye başladığını bildirdi. Yücaoğlu, "Şu anda Türkiye, global krizden ciddi şekilde etkilenmeye başladı. Türkiye zaten bu krizden etkilenme sürecine girmiştir" dedi.
      Hem hükümet hem de özel sektör kanadında tedbirli olunması gereken bir yıla girildiğine işaret eden Yücaoğlu, "Burada en önemli konulardan biri hem devlet hem özel sektör için çok ciddi bir mali disiplin, yani masrafları kısma senesi, diye düşünüyorum. Devletin de kendi harcamalarında bu konuda adımlar atacağına inanıyorum" şeklinde konuştu.
      Yücaoğlu, yabancı kaynak girişi ve cari açığa ilişkin bir soruya ilişkin olarak da şunları söyledi:
      "Dünyadaki likidite krizi devam ediyor. Bu uzun sürecek bir kriz.
      Bugünden yarına geçecek bir kriz değil suprime krizi. Dolayısıyla bütün mali müesseselerden başlayarak hepsinin davranışı değişmiş durumda.
      Kredilerin kısılması, likiditenin azalması durumu var. Dolayısıyla bu özelleştirme ve özel sermaye akımlarını da sekteye uğratacaktır, diye düşünüyorum. Onun için burada Türkiye’nin çok ciddi olarak enerji sektöründen başlayarak liberalleşme ve özelleştirme çalışmalarını hızlandırması gerek. Ancak, bu şekilde Türkiye’de yatırım ortamı sağlanabilirse bu kaynakların girişinin devam edeceğini, Türkiye’nin hedeflerini tutturması açısından önemli bir adım atacağını düşünüyorum."

ANKA / AA

 
Döviz Kurları
 
Döviz.com Güncel Döviz Kurları Kutucuğu
Son Dakika
 
Özlü Söz
 
Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz.

Mustafa Kemal Atatürk
 
Bugün 46 ziyaretçi (203 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol